Brahms

Klasik müziğin, benim için altın çağı romantik dönemdir. Bu dönemin en etkileyici bestecilerinden birisi de şüphesiz Johannes Brahms’dır. Kendisinden hemen önceki dönemi şekillendiren Beethoven, Schubert ve Strauss’un etkisini, Barok dönemin büyük ustası Bach ile harmanlayabildiğini düşünürüm.
Enteresan bir yaşamı vardır Brahms’ın. Bir yönüyle Ernest Hemingway’e benzetirim. Çapkınlıkları ve alkol düşkünlükleri bir yana, ikisinin de uzaktan bakıldığında “bohem” ama biraz içine girince özünde “huzursuz” bir hayat sürdüklerini düşünürüm.

Gençlik yıllarında, pek çok köhne pub ve genelevde piyano çaldığını biliyoruz. Her ne kadar kendisi para kazanmak için o dönemler başkaca bir şans bulamadığını söylese de ekonomik sıkıntılarını aştığı yıllarda da müdavim olmaya devam etmiştir. Kendi açıklamasına göre; hayat kadınlarıyla arası her zaman çok iyi olmuş ancak mekan sahipleri ile hep problem yaşamış. Davet edildiği pek çok organizasyonda alkolü fazlaca kaçırıp olay çıkarttığını biliyoruz. Hatta Johann Strauss II tarafından davet edildiği bir partinin, Brahms’ın partiye katılan kadınlara sözlü tacizde bulunması üzerine çıkan kavga neticesinde son bulduğu da tarih kayıtlarında.

Brahms’ın yakın çevresinin söylediğine göre, ünlü besteci alkolün kendisine ilhâm verdiğini ve bu yüzden içtiğini söylermiş. Ancak henüz ilk gençlik yıllarında bile pek çok kez, geceleri sokaklarda kör karanlık kaldırımlarda sızıp kaldığı da anlatılır. Viyana’da Zum Roten Igel (Red Hedgehog – Kırmızı Kirpi) tavernasının Schumann gibi sürekli müşterisi olmuş yıllar boyunca. Bu taverna halen hizmet vermeye devam ediyor.

Brahms, pek çok eserini üzerinde yıllarca çalıştıktan sonra beğenmeyerek yakmış, bazı eserlerinin ise aynı sebeple yayınlanmasını istememiş. Mükemmelliyetçi kişiliği asla iyi ile yetinmesine izin vermemiş.

Bir başka büyük usta Schumann ve dönemin ünlü piyanistlerinden Schumann’ın eşi Clara ile yakın arkadaştır. Beraber hem müzik çalışmış hem hayatı paylaşmışlar. Schumann’ın akıl sağlığını yitirerek, tedavi gördüğü senatoryumda pnömoniye yakalanıp genç yaşta yaşama veda etmesinden sonra ağır bir depresyona girdiği söylenir. O tarihe kadar sakal bırakmamış ve daima sinek kaydı traş olan Brahms, Schumann sonrası, ölümüne kadar sakallarını kesmemiş. İşte bu dönemde daha derin bir alkolizmin içine düştüğü söylenebilir. İçindeki isyankâr duyguları başka türlü bastıramadığını söylermiş çevresindekilere. Gün içinde sürekli içmeye devam ettiği bu yıllarda, saç traşı için gittiği berberde, berberinin likör şişelerinde alkol seviyesi düşük sıvıları hazır tuttuğunu söylerler.

Schumann’ın ölümü sonrası Clara ile ilişkileri devam etmiştir. Aralarındaki ilişkinin ateşli bir aşk olduğu söylense de, Brahms; bu ilişkinin temelinde köklü bir dostluk olduğunu dile getirmiş hep.

Ölüm döşeğinde elinde bir kadeh şarap vardır ve son sözleri de: Bu lezzetliymiş! olur.

Bu akşam Jameson 18 Bow Street Edition yudumlarken bunlar geçti aklımdan.
En iyi eşlikçim; dünyanın en bilinen ninnisi: 5 Lieder, Opus 49: No:4 Wiegenlied _ J.Brahms