Rönesans dönemi resmine baktığımızda tuvale aktarılan kadın güzelliğinin bugünkü güzel kadın anlayışımızdan oldukça farklı olduğunu görürüz. Şekilciliğe kaçmaktan imtina ederek söylemem lazım ki Rönesans resminde güzel kadın normu balık eti dolgunluğundadır. Keza Uzak Doğu coğrafyasında geleneksel olarak güzel normu beyaz tenle özdeştir. Şüphesiz bunda Japon Kabuki tiyatrosunun da etkisi vardır. Bronzlaşmış tenin bir güzellik normu olarak ele alınması daha ziyade 20. yüzyılın normudur.
Barok resminde ışık gölgeyle yapılan hareket izlenimi, Jackson Pollack resmindeyse komposizyonsuzluk ve katmanlı dokuları oluşturan sıçratma (dripping) bir norm olarak kabul edilebilir. Eğer norma hakimseniz, örneğin bir Barok resmini temaşa ederken belki ressamın Rembrandt mı yoksa Caravaggio mu olduğunu söyleyemeyebilirsiniz ancak onun bir Barok tarz olduğunu bilebilirsiniz.
Konu viskiye ve viski tadımına geldiğinde de bu tip normlara sahibiz. Buz kullanımı ve su ekleme, olgunlaştırma, filtrasyon, kullanılan malzeme ve üretim teknikleri sektör normlarını oluşturuyor.
Normlar, görüneni ve zamanın ortak kültürel etkileşimine bağlı olan nesnel yargılarımızı ifade etmemize yardımcı ortak buluşma noktalarımızdır.
Oysaki tıpkı bir Caravaggio tablosunda, bir yanda Caravaggio’nun anlatmak istediği, bir yanda da o resmi izleyen olarak bizim anladığımız ve algıladığımız bir başka yargı durumu söz konusu. Birincisi karşımıza duran Caravaggio’dur ikincisi ise içimizdeki Caravaggio’dur.
Nasıl ki bir tablodaki mavi rengi mavi olarak tanımlamakta bir yanlışlık yoksa, içtiğim bir viskiyi soğuk filtrasyon görmediği için su eklediğimde biraz bulanıklaştı dememde de bir uygunsuzluk yoktur.
Ancak duygu nerede? Aynı mavi renge bakıp; “okyanusların engin maviliğindeki ürpertici özgürlük” olarak tanımlamakla, “oğlumun ilk doğduğu günlerde evimizi kaplayan mavi rengin verdiği hoş geldin huzurudur” demek arasında bir fark olsa gerek. Bu iki mavinin anlamlanması birbirinden çok farklıdır.
Botticelli mavisi için benim yorumum ne kadar öznelse, ustanın anlatmak istediği de o kadar özneldir. Ama örneğin “La Primavera – İlkbahar” isimli eserinde maviyi kullanma üslubu benim için ne kadar soğuk bir etki yaratsa da, Botticelli batı rüzgârını temsilen kullandığı mitolojik Zephyr’i özellikle sümbül renginde dillendirerek, mitolojik hikayeye de atıfta bulunmak istemiş olabilir. Aklından ne geçtiğini bilmek mümkün değil. Rönesans formu genelinde ele alındığında baharın müjdecisi olan Batı Rüzgârının ki Apollo’nun sevgilisi sümbülü de öldürmüştür, sümbül renginde nakşetmesi kadar doğal bir şey olabilir mi?
Demem o ki bir yanda dönemsel, kültürel ve tümel normlarımız, diğer yanda ise öznel algılarımızın yarattığı duygulanım temelinde yükselen beğenilerimiz var. Viski için de bu böyle.
Geride bıraktığımız günlerde katıldığım bir tadım etkinliğinde sevgili Mustafa Orman (Instagram @viskidostu) bana Turkish Whisky Society olarak aldıkları bir inisiyatif sonucunda ülkemize getirdikleri ve yine Turkish Whisky Society için özel olarak şişelenmiş Highland Park Whisky Soul Cask sunumundan bahsetti. Açıkçası ülkemize gelen her sunumu, üzerinde Turkiye ibaresi olan her şişeyi tatmaya özel bir önem veriyorum ama bu fıçıyı ve şişeyi kaçırmışım. Sağ olsun viski sever dostlarımla durumu paylaşınca o akşam bir kaç whatsapp grubunda dönen yazışmalar sonrası sevgili Eray Ersöz (Instagram: @erayersoz) bana mesaj attı ve bingo! “Elimde bir yarım şişe var beraber tadalım” dedi.
Büyük Lütuf….
Ağustos ayı içinde Istanbul Whisky Society buluşmasında bir araya geldik ve Highland Park Viking Soul Cask Turkish Whisky Society Edition’ı deneyimleme şansım oldu. Doğrusu bu ya Highland Park’ın yıl belirtilmeyen fıçılamalarının çok büyük hayranı olduğum söylenemez. Elbette 12,15,18 ve 25 (tabiki 30) yaşındaki Highland Park sunumları çok ayrı ve müstesna yerdeler. Öte yandan HP tarafından piyasaya dur durak bilmeden sürülen; Spirit of the bear, Valhalla, Odin ve bilumum runik nordik serilerden çok haz ettiğim söyleyemem.
İçtiğimiz şişe 14 yaşında ve 2020 yılında şişelenmiş bir firkin fıçı.
Burası önemli!
Firkin fıçı maksimum 60 litre civarı sıvı taşıma kapasitesine sahip. Nitekim bu şişelemeden de 14 senenin sonunda sadece 52 şişe çıkmış. Küçük fıçı hacmi ne demek? Sıvının daha fazla meşe ile teması ve daha yüksek oranda meşe etkisine maruz kalmış olması demek. Yani açığa çıkan viski ya çok güzel ya da berbat bir şey olabilir. Çok riskli. Bu sebeple olsa gerek (elbette maliyet etkin analiz de önemli rol oynar) piyasada firkin fıçı bulma şansınız neredeyse yoktur.
Sanatta normlardan bahsetme sebebim şudur: Dönemsel olarak normlar değiştiğinde sanatın yönü ve bakış açısı değişir. Bu bir anda olmaz elbette. Yani norm değişimleri devrim niteliğinde değildir. Zamanla olur. Evrimdir.
Bu viski benim viskiye dair normlarımı değiştirecek güçte. Kendi gastronomik sürecimde doğal olarak evrilmemi anlık olarak fark edemiyorum. Ancak geriye dönüp bakınca, yıllar önce yazdıklarımı okuyunca aradan geçen sürenin ve deneyimlediğim viskilerin evrilmeme etkisini anlıyorum. Bu kez öyle olmadı. Bunun beni nasıl evirdiğinin farkındayım. Çok nadir bir durum.
Norm olarak günümüzün viski algısına dair hemen hemen her şeyi karşılayan bu sunum eğer genele yayılabilseydi, yani küresel piyasalarda satışa sunulabilseydi sanırım bir paradigma kırımına yol açardı.
Highland Park 2006 Viking Soul Cask Turkish Whisky Society Edition 14 years old 55.9%abv
Burunda sherry ve meşenin tüm yönlerini mevcut. Odunsu kokular, kütüphane kokuları diye tanımladığım eski kitap kokuları ve İstanbul’un 1960’lardan kalmış apartmanlarına girdiğinizde aldığınız rutubet kokuları. Bir yandan da karamelize çikolata ve naftalin kokulu sandık hurç kokusu. Kadehte çalkaladıkça açığa çıkan şekerli aseton kokuları. Aseton kokusu aslında kötü, istenmeyen koku olarak nitelense de sherry ve kapalı odunsu kokularla uyumlu. Havalandıkça etkisini kaybeden aseton kokusu yerini tatlı bir şekerleme, karamelli tatlı kokusuna bırakıyor. Uyumsuzlukların uyumu….
Damakta çikolata ve genellikle çok nadir alınan adaçayı lezzetlerine eşlik eden limoni lezzetler. Meşe tadı yerli yerinde. Vanilya ve umami tanımsızlığı.
Bitişin uzunluğu damağın ötesinde tüm damak, yanak ve nihayetinde boğazda devam ediyor. Damakta biberli lezzetler, yanaklarda ise sherry lezzeti hakim. İlk nefes sonrası vanilya, meşe ve burundaki rutubet kokuları.
Bu viskinin vurucu tarafı: Baharat lezzetleriyle acı; vanilya ve karamelize aromalarıyla tatlı; burundaki kağıt ve rutubet kokularıyla ekşi, damaktaki çıtır karmaşayla umami lezzetlerini dengelemiş durumda. Tek eksik tuzlu lezzetler ki bence iyi ki eksik…
Tat alma duygusunu anlatmak her zaman eksik kalır. O sebeple çok zorlamayacağım lakin tam bir denge olduğunu söylemem lazım. Ben eşlikçi olarak bir kaç tane tuzlu fıstık tercih ettim. Tuzlu lezzetlerin ekşiliği tamamlamak için. En iyi eşlikçi olmadığını biliyorum. Belki biraz limon sorbe ile de güzel uyum yakalanabilir.
Anlam vermek, sınırlandırmak, adlandırmak ve tanımlamakla mümkün. Yani dilin sınırları kadar anlayabiliyor ya da anlatabiliyoruz. Çok parçalı yapıların arasında bir ölçüt ve düzenin bulunmasına uyum / harmoni diyoruz. Bu sebeple tek parçalı olanın, tek başına kıyaslanması pek bir anlam ifade etmiyor. Yani mavi, kırmızıdan daha güzeldir denemez. Bir viskideki vanilya kokusu, is kokusundan daha güzeldir dememiz kadar anlamsızdır. Do notası fa notasından daha güzeldir denemeyeceği gibi.
Highland Park Soul Cask TWS Edition’ı içerdiği bütünlüklü kompleks yapısıyla ele aldığımda içtiğim en iyi Highland Park’lardan biri olduğunu söyleyebilirim. Eğer yaş bir kriter olacaksa üzerinde yaş ibaresi olan hemen hemen tüm Highland Park sunumlarını tatma şansım oldu (Highland Park 40 dahil, 50 ve 54 hariç). Öznel olarak bende yarattığı hissiyat ise tüm Highland Park sunumlarının önündedir.
Bana özel normların farklı bir yöne evrildiği bir viski olarak aklımda kalacak.
İçtiğim ilk kadeh sonrası aklımdan geçen şey şu oldu: Keşke bu viskiyi Serge Valentin, Ralf Mitchel (Ralfy) ya da Pip Hills içebilseydi. Keşke bu viskiyi ülkemizin bu işe gönül vermiş ya da kadehin hakkını verebilecek iyi damakları da tadabilseydi.
Viskiden bağımsız, tutkusunun peşinden koşan, hayatı bir şekilde güzelleştirmek için uğraşan kişilerin olması bana ilhâm veriyor. Ben başta çok değerli Mustafa Orman olmak üzere tüm Turkish Whisky Society üyelerine bu inisiyatif için teşekkür ederim.
Ülkemizdeki viski kültürü normlarını belirlemeleri bir yana, adında Turkish Whisky Society edition olduğu bir fıçı sunmaları bile başlı başına bir olaydır.
Eskilerin deyimiyle;
Toyunuz toylansın…. Eliniz yağlansın…